Mirkelam: İyi bir albüm ancak 5 senede çıkar
- Elif Ekinci
- 22 Ağu 2018
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Haz 2019
Radikal, Ağustos 2013

Yedi yıl aradan sonra yeni albümü 'Denizin Arka Yüzü'nü yayınlayan Mirkelam, "İyi şarkıyı beş senede bir yakalarsınız" diyor ve ekliyor: "O da belki!"
Zaten çok sık albüm yapan biri değildiniz ama bu sefer arayı epey açtınız. Nerelerdeydiniz? Yedi yıl girdi bu sefer araya, evet. Uzun sürdü çünkü her albüm bir birikim sonucu ortaya çıkıyor nihayetinde. Ben de sadece şarkıcı ya da yorumcu değilim. Kendi şarkılarımı yazıp çiziyorum, bu da zaman alıyor. Zaten bence iyi bir albüm ancak beş senede çıkar. İyi şarkıyı beş senede bir, o da belki, yakalarsınız.
Kargo ile bir projeniz oldu 2010’da...
Ben zaten bir grupla çalışmak nasıldır diye hep merak ederdim. Öyle bir teklif gelince de hayır demedim. Hızla bir albüm yaptık, turneye de çıktık ancak grubun farklı, zor bir dinamiği var tabii. Benim geçmem gereken bir kapıydı o, o olmasa belki bu albüm olmazdı.
Ne zamandır çalışıyorsunuz bu albüm için?
Albüm her zaman aklınızda oluyor aslında. Ancak üç senedir hazırlanıyorum, son sekiz aydır da üstünde bilfiil çalışıyorum.
‘Denizin Arka Yüzü’ bütünlüklü bir hikâye anlatıyor. Konsept albüm, çok da hoş bir şey olmasına rağmen, neden pek yapılmaz, çok mu zor bir şey?
Albüm çıksın, bir şarkı radyoda çalsın, sonra yavaş yavaş bitsin; bu benim en dayanamadığım şey. Bu yüzden konsept albüm yoluna gitmek istedim bu sefer. Konsept albüm için, hikâyeler yazacaksınız, bunlar birbirini tamamlayacak, ayrı ayrı karakterleri de olacak, bir de bunu üçer dakikaya sığdıracaksınız. Çok zor değil ama ekstradan özenmek gerekiyor tabii. O da bir sanat.
Albümdeki hikâye nasıl ortaya çıktı?
Ben aslında bir öykü albümü yapmak istiyordum. Öykülerim vardı, birkaç da şarkı vardı elimde. Onları biraz kesip biçip bu hale getirdim. Albümdeki adamın hikâyesi kötü başlıyor. “Evlenelim gel” diyor, olmuyor, niye anlaşamadıklarını anlatıyor, sonra anlaşamadığı kadını başkasıyla görüp öç alıyor, cezasını çekiyor, açıklamalar yapıyor, en sonunda da deliriyor, ambulansla alıp götürüyorlar adamı. Bir de albümde duyguların inişli çıkışlı olması önemlidir. Her şeyin iyi gittiği bir film izlerken sizi nasıl sıkarsa, tekdüze albüm de öyle. Duygularla oynarız biz sanatçılar olarak, bunu yapmak zorundayız.
“Öykülerim vardı” dediniz, bir kitap projeniz de vardı yanılmıyorsam...
Ben hep söylerim, aslında romancı olmak istiyordum ama öyle üşengecim ki ancak şarkı sözü yazabiliyorum diye. O çok ayrı bir disiplin tabii ama var aklımda öyle bir şey. Roman yazma yaşım da geliyor yavaş yavaş. (Gülüyor)
Başka şeyler de gelir mi elinizden?
Resim de yaparım ara sıra. Ailede de böyledir bizim. Herkesin bir hobisi vardır. Babam avukattı mesela ama film falan çekerdi, piyano çalardı, ut çalardı. Ben jeofizik mühendisliği okudum ama yapamadım mühendisliği. Onun da hikâyesi ilginçtir, sınav sonuçlarının açıklanacağı yaz Bodrum’daydık ailecek. Ben de öğrenci numaramı kaybetmişim, öğrenemiyorum sonucu. Arkadaşım aradı, “Oğlum sen Kocaeli Yıldız Üniversitesi, jeoloji mi jeofizik mi öyle bir yeri kazanmışsın” dedi. O zaman elimizde internet yok tabii, Bodrum Kütüphanesi’ne gittim. Jeofizik ne demek diye bakmaya. Açtım ansiklopedinin J harfini. ‘Yerbilimi’ yazıyor. O kadar. Sonra okuduk, önemli de bir bilim dalıymış.
Albüme dönelim tekrar. Belçika’da kaydetmişsiniz, neydi sizi oralara götüren?
Burada prodüktörler birçok insanla aynı anda çalışmak zorunda kalıyor, bu da albüme kanalize olmalarını engelliyor. Bu sefer farklı bir şey yapmak istedim. Farklı bir üç dakikayı aradım şarkılarda. Bu da beni farklı bir müzik direktörüne götürdü. Biraz da yaş ilerledikçe hormonlar düşüyor, aklınız yönetimi ele alıyor, farklı şeyler aramaya başlıyorsunuz. Dünya değişiyor, benim 1995’te yaptığım müziği yapmam abes olurdu.
Kiminle çalıştınız orada?
Belçika’da Yves Jorgen’le çalıştık; Hadise’nin ‘Stir Me Up’ şarkısını yapan kişi. Ona birkaç demo göndermiştik, ertesi gün dönüş yaptı bize. Toplanıp gittik, iki ay kaldık orada. Yves’in, orada ormanın içinde çok hoş bir stüdyosu vardı. Orada çalıştık birlikte. İlk gittiğimde bana nasıl bir şey istediğimi sordu. Biraz şakayla karışık “Rihanna gibi” dedim. Şaka bir yana hakikaten modern bir müzik yapmak istiyordum. Onun da yönlendirmesiyle kafamız epey açıldı. İstediğimiz gibi bir sonuca ulaştık. Yves bunda Türkçenin de büyük payının olduğunu düşünüyor. Türkçeyi çok ilginç buluyor ve kelimelerin köşeli olmasından kaynaklı, tam bir müzik ve dans dili olduğunu düşünüyor.
Bu çok sorulmuştur size ama bir gecede ünlü olmak, o dönemde albümün 750 bin satması, müzik marketlere “Mirkelam kasedi yok” diye duyuru asılması vs. Bunlar sizin üzerinizde nasıl baskılar oluşturdu sonradan? Tamamen iyi oldu ya da tamamen kötü oldu diyemiyorum. Tabii ikinci, üçüncü albümde çok daha büyük baskı yaratmıştı, ancak artık öyle bir şey hissetmiyorum, bunu iyi yönde kullanmayı öğrendim çünkü.
Geçen seneydi galiba, “28 Şubat döneminde, Mirkelam’ı Genelkurmay gücünü ispat etmek için, bir gecede meşhur etti” haberleri çıkmıştı. Nasıl karşılamıştınız? O habere hiçbir anlam verememiştim. Üzülerek söylüyorum ki, politikayla hiç ilgim olmadı.
Yıllar önce Derya Bengi Express’te, “Mirkelam’ın müziği her yere uyuyor ama bu kimliksizliğinden değil, arayış döneminde oluşundan” minvalinde bir yorum yapmış. Şimdi, neredeyse 20 yıl sonra, sizce kimliğinizi buldunuz mu?
Hâlâ devam ediyor aslında o arayış. Ama zaten ben pek fazla çözümlemek istemiyorum her şeyi. Böylesi daha iyi. Fergan Mirkelam, isminiz ve soy isminizin anlamı nedir?
Mirkelam ışık saçan demek. Eskiden padişah sofralarına çok gezen, çok okuyan, hoş sohbet insanlar davet edilirmiş, onlara mirikelam ya da sözmen denilirmiş. Oradan geliyor. Fergan da Orta Asya’da bir ova. Azerbaycan’ın altında Fergan Ovası diye bir yer var. Babamın bulduğu bir şey. İkisi de Farsça.
Comments