Dengue Fever: Kamboçya Humması!
- Elif Ekinci
- 23 Ağu 2018
- 2 dakikada okunur
Radikal, Mayıs 2010

60’lar Kamboçya pop’unu psychedelic rock’la pişirip üzerine bir tutam Amerikan funk’ı ve Afrika caz’ı serpiştirerek ortaya leziz bir harman çıkaran Amerikalı grup Dengue Fever, ikinci kez İstanbul’da. Amerikalı iki kardeşin Kamboçya müziğine ve Kmer diline duydukları ilgiyle temelleri atılan grup, yaptıkları müzikle ‘özgün’ kelimesinin sonuna kadar hakkını veriyor. İsimlerini Deng Humması’ndan alan grubun alamet-i farikası ise Kamboçya asıllı vokalistleri Chhom Nimol. Nimol, anti-depresan etkisi yaratan sesi ve geleneksel danslarıyla hem grubun hem de hayranlarının göz bebeği. Müzikleri daha önce ‘True Blood’, ‘Weeds’ gibi dizilerden, Jim Jarmush’un ‘Broken Flowers’ına kadar birçok yerde karşımıza çıkan Dengue Fever, yarın 21.30’da İKSV Salon’da bir konser verecek. Biz de bunu fırsat bildik, grup üyelerinden Ethan Holtzman’la kısa bir söyleşi gerçekleştirdik...
Dengue Fever nasıl bir araya geldi?
Erkek kardeşim Zac gitar çalıyordu. Senon (bas gitar) onun okuldan arkadaşıydı. Paul (davul) ise benim arkadaşımdı ve birlikte müzik yapıyorduk. Biz küçük bir grup kurduk ve ilk sahneye çıkışımızda arkadaşım Ralicke’ye (nefesliler) gelip bizi izlemesini söyledim. Geldi ve bir daha da hiç gitmedi. Vokalimiz Nimol’u bulmamız ise bu kadar kolay olmadı. Kamboçya müziğine ilgi duyuyor ve Kmer dilinde şarkı söyleyecek birini arıyorduk. Nimol’le tanıştığımızda Los Angeles’ın ücra bir köşesinde bir bar şarkıcısıydı. Onu bizimle çalışmaya ikna edene kadar her gece çalıştığı bara gittik durduk ve bir ay sonra onu ikna etmeyi başardık. O çok özel biri. Bizimle şarkı söylediği ilk seferde bizim artık özel bir şeye sahip olduğumuzun farkına varmıştık.
Müziğinizin kökü 60’ların Kamboçya pop-rock’ı fakat çeşitli sound’larla zenginleştiriyorsunuz. Neden 60’lar Kamboçya pop-rock müziğini seçtiniz? 60’lar müzik açısından çok verimli yıllardı. Biz bu notayı seçtik çünkü bize ilham veren 60’lar ve erken 70’lerin Kamboçya psychedelic rock’ı oldu. Fakat şimdi artık 2010 yılındayız ve kullandığımız aletlerin bir kısmı yeni teknoloji, bir kısmıysa eski. Sanırım biz sadece ait oldukları yıl ne olursa olsun iyi tınıları seviyoruz.
70’lerde Kamboçya’da müzisyenler üzerinde de sıkı ve baskıcı bir rejim olduğunu biliyoruz, bu sizi etkiledi mi? Biz yaptığımız müzikle aslında bir ışık yakılmasına yardımcı olmaya çalışıyoruz. Şimdi Cambodian Living Arts’la (CLA) birlikte çalışıyoruz ve çocukların ülkelerinin geleneksel müziğini yapabilmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Grup olarak Kamboçya’ya ilk gittiğimizde çok korkmuştuk. İlham aldığımız Kamboçyalı müzisyenler sadece müzik yaptıkları için Kızıl Kmer’ler tarafından öldürülmüşlerdi. Bu çok ağır ve bir daha asla olmaması gereken bir şey. Bu bizi müziğin yaşaması için elimizden geleni yapmaya itti. Kamboçyalılar ve tüm dünya insanları için müzik yapıyoruz.
Grupta herkesin farklı bir tarzı var, ama hepiniz 2001’den beri sağlam bir şekilde birliktesiniz, bunun sırrı nedir? Biz artık bir aile gibi olduk. Hepimiz birbirimizi çok seviyoruz ve yaptığımız müziğe farklı bir şeyler katıyoruz. Bir müzik grubu olmak gerçekten çok zor bu yüzden başardığımız şeyler için gerçekten mutluyuz ve gelecekte çok daha iyi şeyler yapmak istiyoruz. Grubun birlikteliğinin en önemli sebeplerinden biri de tabii ki kimsenin egosunun olmayışı. Hepimiz dostuz ve müzik için ortak bir tutkuyu paylaşıyoruz.
Türkiye’ye daha önce de gelmiştiniz, Türk dinleyicilerle nasıl bir diyalog kurdunuz? Türk dinleyicilerle aramız iyi, gerçekten çok coşkulular. Türkiye’nin psychedelic müzik kültürü de bildiğimiz kadarıyla çok eskiye dayanıyor. Örneğin, Moğollar ve Erkin Koray’ı biliyoruz ve dinlemeyi çok seviyoruz.
コメント