Çerkes müziğiyle tanışın
- Elif Ekinci
- 23 Ağu 2018
- 3 dakikada okunur
Radikal İki, Temmuz 2011

Gülcan Altan'ın Adigece ve Abhazca şarkılardan oluşan yeni albümü 'Gunef', Türkiye'nin nadir Çerkes müziği albümlerinden...
Çerkes müziği deyince aklınıza ne geliyor? Eğer soru karşısında bir an duraksadıysanız gelin sizi Gülcan Altan’la tanıştıralım. Altan, 35 yaşında, İstanbul Teknik Üniversitesi Klasik Türk Müziği Konservatuvarı mezunu. Onu daha önce Vedat Sakman şarkılarını seslendirdiği ilk albümü ‘Gülümser’le hatırlıyor olabilirsiniz. Ya da Ada’dan çıkan ‘10 Dilde 10 Şarkı’ adlı albümde söylediği Çerkesçe şarkı içinizde bir yerlere dokunmuş olabilir. Altan şimdi, Ada Müzik’ten çıkan yeni albümü ‘Gunef’te, atalarının şarkılarını bir araya topladı. Unutulmakta olan bir dilin, nesilden nesle aktarılabilmesinin en etkili yolunun müzik olduğunu düşünen Altan’ın bu amaçla yola çıkıp yaptığı albüm ‘Gunef/Kalbin Işığı’, Türkiye’nin ilk Çerkes müziği albümlerinden. İçinde, Türkiye’de geleceği risk altındaki iki dilde; Adigece ve Abhazca şarkılar var. Bu nedenle albüm için en uygun sıfatın “arşivlik” olduğu söylenebilir.
‘Gunef’teki parçaların hepsi geleneksel Çerkes şarkıları mı?
Bir tane benim kendi bestem var; ‘Ben Adigeyim’. Diğerleri anonim, Kafkasya’da üretilmiş şarkılar. Bütün dünyadaki Çerkesler tarafından bilinen şarkılar. Adigece ve Abhazca şarkılar var albümde. Nart mitolojisinden hikayeler var içinde bolca.
Kapak tasarımı da sanırım mitolojiden esinlenmiş.
Ceren Aksungur yaptı tasarımı. Kapaktaki koyunlar, keçiler Nartların çobanlığına; kartallar Kafkaslara; kayıklar sürgüne; şelaleler Kafkasya’nın doğasına istinaden kapakta.
Kimdir Nartlar?
Nartlar, Kafkas mitolojisinin kahramanları. Çerkesler, Nartlardan geldiği için albümdeki şarkılarda o mitolojinin etkileri var. Anavatanın güzelliğini anlatan şarkılar var, üretim şarkıları var, dans şarkıları var. Bir tane de sürgün ağıtı var; ‘Yistanbulako’.
Çerkesler sürgün edilmiş bir halk. Büyük Çerkes Sürgünü’nden hikayeler var mı ailede?
Benim bildiğim yok ama tabii 1864 sürgünü çok acı hikayelerle dolu. 1.5 milyona yakın insan, vatanından, ailelerinden koparılarak, su alan gemilere bindirilerek Karadeniz’e bırakılmışlar. Birçok boy Karadeniz’in sularına gömülmüş. Benim büyüklerim o yüzden balık yemezdi, atalarımızı balıklar yemiş diye.
Sizin aileniz nereye yerleşmiş Türkiye’de?
Bulgaristan’a giden kısımdanmış benim atalarım ama Çarlık Rusyası orada da barındırmamış. Ailem de Ege’ye, Denizli’ye gelip yerleşmiş. Dağlı bir millet olduğumuz için Denizli’de de bir dağın tepesine yerleşmişiz; saklanmışız daha doğrusu birkaç Adige aile.
Adigeler, Çerkeslerin bir boyu mu?
Evet, biz kendimize Çerkes demiyoruz aslında. Adigelerin Şapsığ boyundanız. Çerkes daha kapsayıcı bir isim.
Peki, albüme gelelim. Türkiye’de profesyonel anlamda yapılan ilk Çerkes müziği albümlerinden biri sizinki.
Kafkasya’da yapanlar var tabii. Türkiye’de de Çerkes müziği yapan yerel müzisyenler var ama bu albüm ilk. Albümde müziği yerel halinden çıkarıp biraz daha dünya müziği kategorisine sokmaya çalıştık. Aslında biz bu albümü Çerkeslere yapmadık. Çünkü biz zaten bir araya geldiğimizde bunları bağıra çağıra söylüyoruz, oynuyoruz. Tersine, içe kapalı olmasından dolayı bu kültürü tanımayan insanlara yaptık bu albümü.
Türkçe bir albüm yapıp her kesime daha kolay ulaşmak alternatifini hiç düşünmediniz mi?
Bundan önce Türkçe bir albüm de yapmıştım. Vedat Sakman şarkıları söylemiştim ‘Gülümser’ albümünde. Bu aslında benim müzikal gelişim sürecinde takip ettiğim bir yol. İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuvarı’nda Klasik Türk Müziği okudum çünkü etnik müzikle ilgileniyordum. Sadece kendi kültürümle değil yani. Lazca, Süryanice, Ermenice şarkılar da söylüyorum. Kültürlerin değerlerinin kaybolmaması için müziğe ihtiyaç var çünkü müzik, dili birebir geçiriyor. Kendi etnik kimliğim olduğu için bu albümle başladım ve bütün dünyanın bu dile aşina olmasını, duyduklarında “Bu Abhazca bir şarkı” diyebilmelerini istiyorum.
Abhazca ve Adigece UNESCO’nun tehlike altındaki diller listesine alındı. Türkiye’de kaybolmakta olan dillerden iki tanesi. Bir dilin kaybolması, kültürün de kaybolması demek. Bu albümü yapmamın en önemli sebeplerinden biri de bu aslında. Unutulmuş bir dil değil ama maalesef risk altında çünkü eğitimi yok, evlerde de konuşulmuyor artık bugün çok fazla.
Sizin evinizde konuşuluyor mu?
Samatya’da doğup büyüdüm ben, evimizde Çerkesçe konuşuluyordu. Küçükken zannederdim ki herkes kendi evinde kendi anadilini konuşuyor, dışarıda Türkçe konuşuluyor. Sonra arkadaşlarım bizim evimize gelip “Siz nece konuşuyorsunuz?” deyince anladım bizde bir değişiklik olduğunu. Ama bunu hep bir artı değer gibi gördüm. Zaten Samatya’da komşularımızın çoğu Rum’du, Ermeni’ydi, Süryani’ydi. Üst kat komşumuz Lili teyze akşam olunca mezelerini hazırlar, rakısını koyar, anneme seslenirdi. Annem başörtüsüyle, tesbihiyle Lili teyzenin karşısına otururdu, sohbet ederlerdi. Biraz da bu çokkültürlülükle alakalı bir merak benimkisi belki de.
Geleneklerinizi hâlâ sürdürüyor musunuz?
O geleneklerle büyüdüğüm için gayriihtiyari sürüyor. Babamın yanında bacak bacak üstüne atamam mesela. Uzanmak filan zaten yok! Bulunduğum odaya bir misafir geldiğinde ayağa kalkarım, o oturunca otururum. Böyle küçük şeyler var ve kendimi bundan ayıramıyorum öyle büyüdüğüm için.







Yorumlar