Seyahatler üzerine
- Elif Ekinci
- 23 Ağu 2018
- 2 dakikada okunur
Radikal Kitap, Nisan 2010

"Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler bu kitabın sadece bir sayfasını okuyanlardır.” St. Augustine’in bu deyişini her zaman desteklemişimdir. Kuşkusuz, seyahat etmek insanın algılarını açabilmesinin, zevk yelpazesini ve ufkunu genişletebilmesinin en eğlenceli yollarından biri. Ancak, bildiğimiz anlamda bir coğrafyadan başka bir coğrafyaya gitmek yerine odanın içindeki bir eşyadan diğerine giden yolu ‘seyahat’ tabir etmek daha önce aklımın ucundan geçmemişti. Ta ki, Xavier de Maistre’nin iki hikâyeden oluşan kitabını okuyana dek... Kitabın ilk hikâyesi, ‘Odamda Seyahat’ başlıklı. 1790 yılında orduda görev yaparken 42 günlük bir ev hapsine mahkûm edilen Xavier de Maistre, kitabında seyahat anlayışının kökenine iniyor, inmişken de bu anlayışı kökünden değiştiriyor. Kitabın önsözünü yazan Alain De Botton’un da dediği gibi seyahat aslında ‘algı açıklığı’na dayanır. Yeni bir yere seyahat edildiğinde oradaki en ufak şey sanki dünyanın en ilginç şeyiymiş gibi incelenir. İşte yazar da bu hikâyede hapsedildiği odasındaki her nesneyi sanki ilk kez görüyormuş gibi inceliyor. Hiç bilmediği bir diyarmış gibi adım adım gezdiği odasını en ufak ayrıntısına kadar okuyucuya betimliyor. Çok sevdiği yardımcısı Joannetti ve köpeği Rosine’in de bu yolculukta ona eşlik ediyor. ‘Seyahat kıyafetim’ dediği ropdöşambrını üzerine geçirip odasında yola koyulan de Maistre konu hakkındaki düşüncelerini, “Bence insanın düşüncelerini, herhangi bir rotayı takip etmeden, tıpkı bir avcının avının izini sürmesi gibiizlemesinden daha hoş bir şey olamaz. Ben de odamda gezinirken nadiren düz bir çizgi üzerinde yol alırım: Masamdan yola çıkıp köşede asılı duran bir tabloya doğru gider, oradan da kapıya yönelmek için yan çizerim; ama her ne kadar yola çıkarken niyetim kapıya varmak olsa da, yol üstünde koltuğuma rastlarsam, hiç teklifsiz koltuğa kuruluveririm” diyerek açık ediyor. Bir araba gibi kullandığı koltuğuna oturan de Maistre, koltuğun öndeki iki ayağını havaya kaldırıp sağa sola sallanmak suretiyle odasında ‘seyahat’ ederken okuyucuyu da kendi hayal dünyasının içine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Bu tehlikeli seyahat stili tabii ki bazı ‘trafik kazaları’na da yol açıyor. Yolculuğun bir yerinde de Maistre’nin koltuğu devriliyor, ama üzülmeyin, can kaybı olmuyor! Bunun üzerine yazar okuruna müjdeyi veriyor: “Seyahat aracımın devrilmesi, seyahatimi onlarca bölüm kısaltarak okuruma iyilikte bulunmuştur. Çünkü ayağa kalktığımda, kendimi çalışma masamın hemen yanı başında buldum ve böylece yol boyunca daha önünden geçmem gereken bir sürü resim ve tablo üzerine düşünmeye vaktim kalmadı. Bu düşüncelere dalıp gitmek resim gezintilerimi uzatabilirdi.” Hayali yolculukların cazibesi</strong> Yazarın, oldukça alaycı ve eğlenceli bir dille anlattığı ilk seyahatinden sekiz yıl sonra yazdığı ‘Odamda Gece Seferi’ başlıklı ikinci hikâyede ise, yardımcı Joannetti’nin yerini Mösyö de Buffon alıyor. Yeni bir eve taşınan de Maistre bu kez odasında bir gece seyahatine çıkıyor. ‘Odamda Gece Seferi’nde ilk hikâyede araba niyetine kullanılan koltuğun yerini at alıyor. Evet! Tahmin ettiğiniz gibi ‘hayali’ bir at. Odasındaki pencere pervazına ata binermişçesine binip yolculuk eden yazarın kaleminden okuru gülmekten attan düşmüşe döndüren şu satırlar dökülüyor: “Genellikle pencereler, günün birinde kendilerine at gibi bineceğim düşünülmeden tasarlandığı için, pencereleri yapan mimarlar onlara bir İngiliz eyerinin rahat ve yuvarlak şeklini vermeyi ihmal etmiş. Zeki okurlarımın, beni mola vermeye zorlayan acının sebebini herhangi bir açıklamaya gerek duymadan anlayacaklarını umuyorum.” İki hikâyesinde de, hayali gezintisini tüm açıklığıyla okuyucuyla paylaşan de Maistre, aslında alışkanlıklar ve sıradanlıklarla dolu hayatlara farklı ve ironik bir bakış açısı getiriyor. Okuyucuya, bilinen anlamda bir seyahatten öğrenemeyeceği şeyleri öğretmek için hayal dünyasına açılan kapıyı hafifçe aralıyor. Girip girmemek size kalmış.
Comments