top of page

Romantik Komedi Batağında: Drew Barrymore

  • Yazarın fotoğrafı: Elif Ekinci
    Elif Ekinci
  • 22 Ağu 2018
  • 3 dakikada okunur

Radikal İki, Eylül 2010


ree

Ailesinin, dededen gelme oyunculuk geleneğinin son nesil temsilcisi, Hollywood’un sevilen yüzlerinden Drew Barrymore, bu hafta Nanette Burstein filmi Going the Distance/ Seni Uzaktan Sevmek’le perdeye konuk oluyor. Peki, kamerayla henüz birkaç aylıkken oynadığı reklam filmlerinde tanışan, sancılı büyüme evresiyle, Tom Green ve Jeremy Thomas’la birer yıl süren evlilikleriyle, arada sırada sevimli suratına rağmen yaptığı çılgınlıklarla gündemden düşmemeyi başaran 32 yaşındaki Drew Barrymore bugüne nasıl geldi? Drew Barrymore’u çok sevimli bulanların da, çok itici bulanların da, nasıl bulacağına karar veremeyenlerin de hakkında mutabık olduğu tek şey var: Yedi yaşındayken Steven Spielberg’ün E.T.’sinde boy gösterdiğinde onu yukarıya doğru hızlı bir yolculuğun beklediği aşikardı. Ama bu yolculuğun sadece iki yıl sonra Irreconcilable Differences’la Altın Küre’ye aday gösterilmeye varması herkes için biraz sürpriz oldu. Barrymore’un, böyle sürprizli bir şekilde başlayan hayat yolculuğu, 10 yaşına bastığında bir sigara, alkol ve uyuşturucu kullanıcısı haline gelmesiyle artık iyice zıvanadan çıkmış bir görüntü sergiliyordu. Sevimli ifadesine bakıldığında, 15’inde liseden terk bir kokainman olduğuna inanılması hayli zor olan yıldız, daha 18’inde bile değilken yaşı geçkin yan rol oyuncuları gibi bir de otobiyografi yayımlayarak kendisiyle ilgili inanılması güç şeyler listesine bir madde daha ekledi. Şöhretin pençesindeki küçük yıldızın alkol ve uyuşturucuyla yaşadığı maceralı hayatını anlattığı Little Lost Girl isimli kitap, sadece birkaç sene içinde nasıl da dibe battığını gözler önüne seriyordu. Hollywood, onun küçük bir Edie Sedgwick misali mahvolup gitmesini beklerken o son rauntta mucizevi biçimde kendine gelen (hani şu sadece filmlerde olan) bir boksör gibi ayağa kalktı.

17 yaşında ikinci bahar Bunca asi geçen yıldan sonra 1992’de oynadığı Poison Ivy/ Zehirli Sarmaşık’ta da o günlerini anımsatan bir karaktere hayat vererek başladı kariyerinin ikinci baharına. Ancak, fettanlığın da üstesinden gelebildiğini göstermesine rağmen ilerleyen yıllarda kariyeri, maalesef, romantik komedi batağına saplanacaktı. 1995’te Batman Forever/ Batman Daima’da Sugar rolünü üstlenip hemen ardından da Woody Allen’ın, her sahnesinden bir ünlü fırlayan müzikali Everybody Says I Love You/ Herkes Seni Seviyorum Der’de şöyle bir göründü. Kariyerinin önemli filmlerinden biri de 1996 tarihli Scream/ Çığlık oldu. Kısacık rolüyle akıllarda, en az filmin başrol oyuncusu Neve Campbell kadar yer eden Barrymore, bu hızlı çıkışı yeterince iyi kullanamadı denebilir. 2000’lere yaklaşırken önlenemez romantik komedi kariyerine başlayan yıldız, art arda Best Man/ Sağdıç, The Wedding Singer/ Düğün Şarkıcısı, Home Fries, Never Been Kissed/ Gerçek Öpücük ve birbirinin aynı birkaç filmde daha oynadıktan sonra 2000’de kategorinin biraz daha dışındaki Charlie’s Angels/ Charlie’nin Melekleri’nin Dylan’ını, 2001’de de Donnie Darko’nun idealist öğretmeni Karen’ı canlandırdı. Birkaç yıl önce David Letterman Show’da masanın üzerine çıkıp bluzunu kaldırdığında ortada bir sorun olduğu açıktı. Birçokları bunu Barrymore’un artık romantik komedilerde oynamaktan fena halde sıkılışının dışavurumu yönünde yorumlamıştı. Ancak o günden sonra da Barrymore’un tekdüze romantik komedi kariyerinde pek bir değişiklik olmadı. Filmografisine Musics and Lyrics/ Söz ve Müzik, 50 First Dates/ 50 İlk Öpücük, He’s Just Not That Into You/ Erkekler Ne Söyler Kadınlar Ne Anlar’ı eklemek dışında tabii. Bu arada nasıl olduysa oldu, 2009’da, 1975 tarihli bir belgesel olan Grey Gardens’ın yeniden çevriminde Jessica Lange’la birlikte kamera karşısına geçen ve Little Eddie’yi canlandıran Barrymore’un filmdeki performansı bir Golden Globe ile ödüllendirildi. Biz, hemen ardından ilk filmi Whip It/ Patenci Kızlar’ın yönetmen koltuğunda karşımıza çıkan yıldızla ilgili, bu acaba kariyerinin önemli dönemeçlerinden biri midir diye düşünürken, o son dönemde yine ‘hafif’ filmlerle karşımızda. Everybody’s Fine/ Herkesin Keyfi Yerinde’de Robert De Niro’nun kızlarından biri rolünün hemen ardından şimdi de her şeyiyle tam bir romantik komedi olan son filmi Seni Uzaktan Sevmek’le karşımızda. Aralarındaki yaz aşkının, birinin San Fransisco’daki evine dönmesi, diğerinin de işi için New York’ta kalmasıyla bitmek üzere olan ilişkileri konusunda kararsız kalan Erin ve Garrett’in aşkını anlatırken uzak mesafe ilişkisinin de masaya yatırıldığı filmde Justin Long’la birlikte rol alan Barrymore’u romantik komedilerde izledikçe bir karakter oyuncusu olamayacağı fikrimiz sabitleniyor. Ve şu soru aklımızdan daha sık geçiyor: Barrymore acaba kariyerine bir ‘zehirli sarmaşık’ olarak devam etseydi, şimdi hakkında neler düşünüyor olurduk?

Yorumlar


bottom of page